Her icat, bir ihtiyaçtan doğar. Takvim mevsimleri belirlemek için lazımdı, çünkü tarım toplumları için mevsimlerin ne zaman geleceği ve ne kadar süreceğini bilmek çok önemliydi... zaten o yüzden takvim Mısır’da karmaşıklaşan ticari ilişkilerin düzene sokulabilmesi için para Lidya’da; metalden yapılmış o paraların İpek Yolu gibi son derece uzun ve sıkıntılı bir yolculukta taşınması zor olduğu için, taşıması daha kolay olan banknotlar Çin’de icat edildi mesela.
Yazının icadı için de, aynı takvim, para ve banknotun icadında olduğu gibi, birtakım şartlara ihtiyaç vardır. Bir kere, yazıyı kullanacak olan toplumun kayıt tutma gibi bir ihtiyacı olmalıdır. Genelde dünyadaki örnekleri de nehir boylarında yerleşik düzene geçmiş, tarımla uğraşan ve mutlaka ürettiği ürünü tahıl ambarlarında saklayan toplumlar olmuşlar. Örneğin Çatalhöyük’te yazıya rastlayamıyoruz. Yazının bulunmasından yaklaşık 2500 yıl önce terkedilmiş (yani M.Ö. 5700’de) ve yaklaşık 2000 yıl kadar yerleşilmiş olmasına ve tahminen 5000-8000 insan yaşamasına rağmen, Neolitik Çağ’ın en önemli merkezlerinden biri olan Çatalhöyük’te hiçbir yazı sisteminin geliştirilmemiş olması bir hayli ilginçtir. Yazı için tek başına yerleşim ve tarımın yeterli olmadığını gösterir bu. Kayıt tutma sebebi de lazım demek ki... Ürün fazlası yoksa, kayıt tutmaya da gerek yoktur.
Şimdi, buraya kadar elde ettiğimiz verileri bir toparlayalım:
Her icat bir ihtiyaçtan doğar. Yazı, bir ihtiyaç sonucu ortaya çıkmıştır. Resim yazısı/hiyeroglif – ki çivi yazısı da aslında bir resim yazısıydı – şeklinde ilk önce ortaya çıkan ilk yazılar, ticari hayatın ihtiyaçlarını karşılamak gibi pratik nedenlerle harf tabanlı yazı sistemi olan alfabeye çeşitli yerlerde evrilmiştir. Yani alfabe, resim yazısının bir sonraki aşamasıdır.
O zaman bu yazıyı yazmamdaki asıl amaca gelerek soruyorum: Nasıl oluyor da, Göktürkler gibi göçebe/göçmen bir uygarlık/kültürden son derece karmaşık olan ve Orhun kitabelerinde gördüğümüz Göktürk Alfabesi 8. yy’da birden bire ortaya çıkabiliyor?
Tarihte hep görüp bildiğimiz şeyler: Ötüken merkezli Hunlar, Göktürkler, vs boylardan oluşan, devamlı yer değiştiren, göçebe yaşayan, hayvancılıkla uğraşan bir toplum. Kesinlikle yerleşik veya tarım toplumu değil. Kayıtları tutacak olan bir ruhban sınıfı olsaydı bile, Sümer ve Mısır’ın aksine, kaydedecek verinin depolanacağı sabit tapınaklar yok. Çünkü yerleşik değiller. Bahsedilen yazı 30’dan fazla harften oluşan bir yazı – yani resim yazısını da geçmiş durumda. Birtakım tezler öne sürülmüyor değil tabii. Çinlilerle iletişim için icat edildi Çin yazısından diyenler var. Bir başka iddia Orta Asya’da bir dönem yaşamış olan Soğdlar’dan Fenike üzerinden alındığı yönünde. Ancak bu kadar basitçe açıklanacak bir durum olduğunu düşünmüyorum. Diyelim ki ithal edilmiş olsun bu yazılar, 8. yy’daki Uygur Devleti’ne kadar yerleşik düzene geçmemiş bir toplumdan bahsediyoruz; yani ihtiyaçları yok...
Bu soruya bir cevap vermek ya da bulabilmek için yazmadım bu yazıyı. Sadece dikkat çekmeye çalıştığım şey, pekâlâ aslında bir dönem yerleşik olmuş olabilir Türkler tahmin edilenden çok daha önce...
İskandinav toplumlarında kullanılmış olan Runik yazıyla muhtemel ilişkisine girmiyorum bile, ama Orhun yazısıyla karşılaştırılabilmesi için koyuyorum alta bir örneğini.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder