Sic transit gloria mundi

My name is Ozymandias, king of kings: Look on my works, ye Mighty, and despair! Percy Bysshe Shelley

3 Şubat 2011 Perşembe

2011'in İsyankâr Ocak'ı - III

Peki, bundan sonra ne olur?

Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum.

Gelecek fazlasıyla sisli; herkesin elini bir şekilde atmış olduğu Ortadoğu’nun mozaiksel iç dinamiklerinin nasıl şekilleneceğini kestirmek çok zor. Olayların patlayacağını kestirmek bence – iddia edilenin aksine – zor değildi, özellikle basının bunu tahmin edebilmesi icap ederdi bence. Yazıp çizmesine gerek yok, ama kimse beklemiyordu demek çok doğru değil. Veriler zamanında doğru değerlendirilmiş olsaydı, olabilir denecek düzeyde bir şeyler tahmin edilebilirdi gibi geliyor bana. Neyse, o başka bir konu. Dedim ki, asıl bundan sonra olacakları bilmek çok zor, hatta mümkün değil.

Bir kere sadece diktayı, devrimden önce baskıyı yapanı ortadan kaldırmakla, kurtulunmak istenenden kurtulmakla iş sona ermez. Süreç noktalanmaz. Yerini neyin alacağı da çok önemlidir.

Tunus bu konuda nispeten çözümü, Bin Ali’nin başbakanı Muhammed Gannuşi’yi yerinde tutmakta buldu. Başbakan Gannuşi ve Meclis Başkanı (bu nedenle de geçici Devlet Başkanı olan) Fuad Mebaza ülkeyi seçimlere götürecekler. En azından anayasaları böyle diyor. Ancak Tunus’a geçen hafta Londra’dan bir uçak bir başka Gannuşi’yi, Bin Ali’nin en büyük muhaliflerinden İslamcı Enahda’nın (Rönesans) Lideri Raşid Gannuşi’nin dönüşü, Tunus’un başka yönlere kayabileceği ihtimalinin işaretlerini de vermekte... her ne kadar kendisinin Humeyni’ye benzetilmemesi gerektiğini, daha çok Tayyip Erdoğan’a benzediğini iddia etse de...

Mısır ise daha büyük ve daha karışık bir ülke bu noktada. Üstelik ‘süreç, İran Devrimi’ndekine çok ama çok benziyor. Bir tek Ayetullah eksik.’ Ama Ayetullah yerine geçebilecek bir ruhban sınıfı ya da onun dengi bir oluşum Mısır’da bulunuyor. Bunun da yanında, her ne kadar o kadar aşırı bir uç değilmiş gibi gözükseler de, belli bir çizginin devamı olan Müslüman Kardeşler örgütü, Mısır’daki en örgütlü muhalefeti oluşturumuş durumdalar. Tahrir Meydanı’ndaki gösterileri de onların yönettiği söyleniyor.

Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra şiddetlenerek artan Batı’daki İslam karştılığı, başta Arap Dünyası olmak üzere, tüm İslam Dünyası’nda insanların daha uç çizgilere kaymasına neden oluyor. Ilımlı İslam adı altında birtakım komik ifadeler ortaya atılarak işin ciddiyeti hafifletilmeye ve kabul ettirilmeye çalışılsa da, durum aslında hiç de öyle gözükmüyor.

Cezayir’deki ilk demokratik seçimlerin iptal edilme nedeni, aşırı uçların seçimle iktidara gelmesi olmuştu. Tunus’ta Ben Ali’yi iktidara getiren süreci, o dönem için yakın gelecekte Habib Burgiba’nın ülkesindeki istikrarı koruyamayacağı ve Tunus’ta İslamcı bir yönetimin İran benzeri bir şekilde iktidara gelebileceği endişesi başlatmış. İtalya ve Fransa gizli servisleri, her an tetikte bekleyen Cezayir’le birlikte 1987’de Başbakan Bin Ali’yle anlaşarak onu bu tehdide karşı iktidara getirmişler. Mısır’da Müslüman Kardeşler örgütünün de yasaklı olmasının başlıca nedeni, bulundukları din eksenli çizgileridir. Mısır’da iktidara gelmeleri ayrıca Enver Sedat’ın canına mal olan İsrail’le yapılan barışı da bir anda ortadan kaldırabilir. Bu yüzdendir ki, olabildiğince erken bir dönemden itibaren İsrail, büyük bir diktatör olmasına rağmen Hüsnü Mübarek’e destek verdiğini açıklamaktadır; zira Mübarek iktidarı İsrail için bu barışın garantisidir.

İşin demokrasi boyutuna gelince... Demokrasi hiçbir zaman hiçbir yere kolay kolay yerleşmez. Çalkantılı, hareketli, tartışmalı dönemlerden geçerek oluşan bir kültürdür. Günlerdir adlarını tekrar tekrar söylediğim ülkelerin hepsi dikta rejimlerle yönetilmektedir. Halkların, demokrasi için talepte bulunması bunu geliştirecek en önemli şeydir, kuşkusuz. Bu nedenle demokrasinin Ortadoğu’da ilerlemesi için Mısır’daki ayaklanmanın başarıya ulaşması şarttır. Çünkü Mısır, ‘İran ve Türkiye’yle beraber Ortadoğu’nun en önemli ülkesidir.’ Mısır’da olacak bir değişiklik, Ortadoğu’yu derinden etkileyecektir... Mısır’da Mübarek düşerse, diğerlerinin düşmesi de daha kolay olacaktır, kuşkusuz. Tüm Ortadoğu o yüzden Mısır’ı büyük bir dikkatle izliyor zaten.

Üç günlük yazımı son bir sözle noktalıyorum: Sudan’a dikkat edin. Sudan bir Çekoslovakya olacak türde bir ülke değil. Tüm yapılan açıklamalara rağmen, Afrika’nın en büyük ülkesinin kuzey ve güney diye ikiye ayrılması bana çok sakin olacakmış gibi gelmiyor. Aklınızın bir köşesinde bulunsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder