Tunus
İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda bir Fransız mandası olan Tunus, 1956’da bağımsızlığını ilân ettikten bir sene sonra Tunus Kralı VIII. Muhammed


Tunus 2011’e kadar tek partili bir rejime sahip, demokratik olmayan tek adayın yarıştığı seçimlerin olduğu, her türlü muhalefetin bastırıldığı, basın özgürlüğünün bulunmadığı, rüşvetin alıp başını yürüdüğü, halkının fakir, yöneten zümrenin çok zengin olduğu, Batı yanlısı bir diktatörlüktü. Bu durum özellikle Habib Burgiba zorla emekli edildikten sonra gerçekleşti.
Mısır
Dünyanın en eski uygarlıklarında birine ev sahipliği yapmış olan Mısır, Osmanlı İmparatorluğu’nun nüfuzundan İngiliz İmparatorluğu’nun nüfuzuna geçmişse de, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın soyundan gelenler Mısır Hıdivliği (ve daha sonra Sultanlığı/Krallığı) tahtında oturmayı başarmıştır. 1952’de Kral I. Faruk’u tahtından eden devrim ve bir sonraki



Tunus gibi tek partili bir rejimle yönetilen Mısır’da iktidarın askeri bir rejim olduğu anlaşılıyor. Mısır’da asker çok büyük bir nüfuza sahip. Basın özgürlüğü de dahil pek çok temel hak ve özgürlük, 1981’de çıkatılan olağanüstü hâl yasasıyla askıda bulunuyor. Sorgusuz sualsiz bir kişi göz altına alınabiliyor, tutuklanabiliyor, hapse atılıp işkence görebiliyor. Her türlü muhalefet sert bir biçimde bastırıldığından, hali hazırda yasaklı olan Müslüman Kardeşler dışında bir örgütlenmiş muhalif yapı Mısır’da yok. Ancak Mısır'da, Ortadoğu’daki pek çok Arap ülkesinin aksine, en bilinen ikisi eski BM Genel Sekreteri Butros Butros-Gali ile eski Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı ve Mübarek iktidarına muhalif (hatta muhtemel bir müstakbel Mısır Devlet Başkanı) Muhammed el Baradey olan iyi yetişmiş insanlar bulunuyor. Yine Tunus gibi son derece fakir yaşayan bir halk mevcut. Zaten Tunus’ta da, burada olduğu gibi isyanın temel patlama sebebi işsizlik ve parasızlık. Bundan önceki son büyük ayaklanma Ocak 1977’de Enver Sedat’ın IMF ve Dünya Bankası politikaları çerçevesinde, halka ekmek vb temel gıdaların sübvansiyonunu kesmeye kalkması üzerine patlamış, iki gün sonra hükümetin geri adım atmasıyla ayaklanma son bulmuştu.
Yemen
Yemen, bölgedeki en ilginç ülkelerden birisi. Şu anda Arap Yarımadası’ndaki tek cumhuriyet rejimi olmasının yanında, bugünkü Yemen’in kuzey ve güneyinde iki farklı oluşum bulunuyordu: Kuzey Yemen’de Osmanlı’dan 1918’de bağımsızlığını ilân eden Mütevekkil Yemen Krallığı bulunuyordu. Güneydeyse İngiliz protektorası Aden vardı. Yemen Krallığı 1962’de bir askeri darbeyle monarşinin devrilmesiyle Yemen Arap Cumhuriyeti’ne dönüştü (yani Kuzey Yemen). Cumhuriyetçilerle kralcılar arasında 1970’e kadar geçirdiği iç savaş sonunda kralcılar savaşı kaybettiler.

Diğer ülkelerde de durum çok farklı değil. Eski bir Fransız kolonisi olan Cezayir, 1950’lerde bir bağımsızlık savaşıyla özgür oldu, başarıya ulaşarak Fransa’daki Dördüncü Cumhuriyet’in yıkılmasını tetikledi. 1990’larda ilk çok partili seçimini yapmaya kalktığında fundamentalistler iktidara yükselince hükümet seçimleri iptal etti ve Cezayir İç Savaşı patladı; savaşta 150,000 kişi öldü. Ülke hâlâ yaralarını sarmaya çalışıyor. 1992’de bu yüzden çıkarılan sıkıyönetim yasasıyla ülke yönetiliyor.
Krallık olan Fas ve Ürdün, sırasıyla pratikte birer Fransız ve İngiliz sömürgesiydi, aynı Habib Burgiba’nın yaptığı darbeye kadarki Tunus gibi. Ancak her ikisinde de, diğer ülkelerdeki sorunların aynılarının yaşandığını görmek mümkün: Baskıcı bir rejim, aç ve işsiz bir toplum, buna karşılık üst kademede – ve bu durumda tabii Kraliyet Aileleri de dahil – inanılmaz bir lüks yaşam. Üstelik bu hükümetlerin hepsi, halkları tarafından hiç sevilmeyen Batı ve İsrail taraftarı politikalar yürütmekte, Arap Dünyası’nın önemli bir sorunu olan Filistin Sorunu’na gerekli ilgi ve basireti gösterememekteler. Suriye’de de durum çok benzer, kalıplar oraya da sorunsuz oturmakta.
Yalnız içlerinde Sudan bir hayli farklı bir ülke... zira Sudan, bir Arap ülkesi olduğu kadar, aynı zamanda bir Kara Afrika ülkesidir. O nedenle saymış olduğum tüm bu sorunların üstüne, Kara Afrika ülkelerinin sorunlarının bir kısmını da saymak mümkün: Yıllarca süren iç savaşlar, Darfur Sorunu’nda olduğu gibi soykırıma varan işlenmekte olan insanlık suçları... Bir de tabii Ocak ayında Afrika dinleri ve halklarıyla Hıristiyan nüfusun ağırlıkta olduğu Güney’de, Arap Müslüman nüfusun ağırlıkta olduğu Kuzey’den ayrılma kararının oylandığı bir Referandum yapıldı. Referandum’dan büyük ihtimalle bölünme kararı çıkacak. O yönde karar çıkarsa 9 Nisan’da Sudan ikiye bölünecek. Bunca karmaşa içinde Sudan’da ne olur, bence asıl onu kestirmek çok zor ya. Neyse...
Devamı gelecek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder