Bizans İmparatorluğu'nun en parlak dönemlerinden (belki de en parlağı) olarak tarif edilen İmparator I. Iustinianus, nam-ı diğer Jüstinyen'in devri, aslında hiç de parlak bir biçimde başlamamıştı. Hatta onun zamanında kalan en önemli eserler - Ayasofya da dahil - başkent Konstantinopolis'in o zamana kadar başından geçen en büyük felaketin külleri üzerine yükselmişti. Bu felaketin adı, bundan 1479 yıl önce patlayan Nika Ayaklanması'ydı (nika=zafer).
Jüstinyen'in imparator olduğu Erken Bizans devrinde, günümüzdeki futbol takımlarının insanlar üzerindeki nüfuzunun bir benzeri, at yarışlarında yarışan takımlar için geçerliydi. O sırada dört takım vardı: Maviler, Yeşiller, Beyazlar ve Kırmızılar. Beyazlar ve Kırmızılar'ın aksine, Maviler ve Yeşiller'in aynı zamanda siyasi güçleri de bulunuyordu. Bu sokak çeteleriyle siyasi parti arası gruplar, özellikle 5. ve 6. yy'da İmparatorluğu yoğun olarak etkisi altına alan teolojik sorunlardan, tahta kimin geçeceğine kadar pek çok konuda zaman zaman etkinlik gösterebiliyorlardı. Hatta bu gruplar o kadar güçlülerdi ki, şehirde güvenliği sağlamakla görevli muhafız ve benzeri teşkilatlanma mutlaka işbirliği yapmak mecburiyetindelerdi. Takımlar, asil ailelerin destekleriyle ayakta duruyorlardı ve bunların bir kısmı, Makedonya kökenli ve bir Maviler taraftarı olan Jüstinyen'den daha fazla tahtı hak ettiklerini düşünüyorlardı.
Zaman zaman ufak tefek olaylar çıkıyordu elbet, bugünkü futbol holiganlığından çok da farklı değildi durum. Ancak her şey 531'de, Maviler ve Yeşiller'e üye birkaç kişinin, önceden çıkmış bazı olaylarda bazı kişilerin öldürülmesinden dolayı suçlu bulunup ölüm cezasına çarptırılmasıyla başladı. Katillerin bir kısmı asıldı, ancak bir Yeşiller ve bir Maviler taraftarı 10 Ocak 532'de bir kiliseye sığındılar ve pek çok taraftar kilisenin çevresini, içerdekileri korumak için adeta etten duvar ördü. Ancak sorun gittikçe büyüyordu ve Jüstinyen çok kritik bir noktada bulunuyordu, çünkü bir yandan İmparatorluk genelinde yüksek vergilerden şikayetçi bir halk varken, diğer yandan İran’daki Sassani İmparatorluğu’yla uzun süren savaşların ardından barış için pazarlıklar yapılmaktaydı. İmparatorluğun kalbindeki büyük bir ayaklanma pek çok çabayı mahvedebilirdi. Krizi yatıştırabilmek için Jüstinyen 13 Ocak 532’de bir at yarışı düzenleneceğini ilân etmiş, koruma altındaki iki kişinin de suçlarının ömür boyu hapse çevrileceğinin garantisini vermişti. Kızgın kalabalık tamamen affını istemeye devam etti.
13 Ocak sabahı başlayan yarışlar sırasında başlangıçta İmparator’a sözlü saldırılar oldu, ancak akşama doğru işler çığrından çıktı. Kathisma adlı yapıyla Hipodrom’daki İmparator locası Saray’a bağlanıyordu. Jüstinyen Kathisma’yı kullanarak Saray’a kaçtı ve beş gün boyunca adeta kuşatma altında kaldı.
Şehri terk etmeye hazırlanırken, karısı İmparatoriçe Theodora kendisini şehri terk etmemek konusunda ikna etti: “Tacı bir kere takmış olanlar, asla onu kaybettikten sonra hayatta kalmamalıdırlar. Ben İmparatoriçe olarak selamlanmadığım bir günü asla görmeyeceğim. Hem mordan (mor imparatorluk rengidir) çok iyi kefen olur.”
İçerde tüm bunlar olurken, şehir karmakarışıktı. Yüzlerce insan ölmüş, şehirde yangınlar çıkmıştı. Büyük ihtimalle ayaklanmış grupların kontrolünü de elinde bulunduran bazı senatörler bu fırsatı kullanarak Jüstinyen’i devirip, yerine amcasından önce imparator olmuş olan Anastasius’un yeğeni Hypatius’u imparator ilân ettiler. Ayrıca Roma Hukuku’nun temelini oluşturan hukuk derlemesi Corpus Iuris Civilis’i hazırlayan ekibin başındaki quaestor Tribonian’la Jüstinyen’in sağ kolu ve yüksek vergilerden sorumlu tutulan Kapadokyalı John (Ioannis Orientalis)’un azad edilmesini talep etmeye başladılar. Jüstinyen için bunlar kabul edilemezdi.
Kendini toplayan Jüstinyen, aynı zamanda popüler bir kişilik olan kâhyası Narses’le generalleri Belisarius ve Mundus’u içine alan bir plan yaptı. Bunun sonucunda Narses elinde bir kese altınla Hipodrom’u işgal etmiş olan Maviler ve Yeşiller’den Maviler’in yanına giderek liderlerine parayı verir ve İmparator’un bir Maviler taraftarı olduğunu, Yeşiller’in tarafı olan Hypatius’unsa İmparator ilân edildiğini söyler. Kısa bir süre sonra Maviler Hypatius taç giyerken Hipodrom’u boşaltırlar. Yeşiller neye uğradıklarını anlayamadan Belisarius ve Mundus askerleriyle Hipodrom’a dalarak içerdeki yaklaşık 30,000 kişiyi katlederler. Aslen imparator olmak niyetinde en başından beri olmayan Hypatius, Jüstinyen’in istememesine karşın Theodora’nın baskısıyla idam edilir. Olayları destekleyen senatörlerse sürgüne gönderilirler. Ayaklanma kanlı bir şekilde bastırıldığında, onbinlerce kişi ölmüş, şehrin neredeyse yarısı yanmıştı, yerle bir edilmişti. O sırada yaklaşık 100 yıllık bir yapı olan Ayasofya da yok olan binalar arasındaydı.
Nika Ayaklanması bastırıldıktan sonra şehrin yeniden inşasına girişen Jüstinyen, Roma hukuku külliyatını da bir hayli kısa sürede tamamlamış ve her ne kadar başka büyük talihsizlikler ileride yaşanacak olsa da, İmparatorluğunun parlak devirlerinden birini yaşatabilmeyi başarmıştır. Diğer yandan, ‘Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır’ sözünün canlı bir örneği de olmuştur Theodora ve Jüstinyen. Zira Theodora İmparatoru ikna etmiş olmasaydı ve şehri terk etseydi, çok farklı bir tarihle karşı karşıya olacaktık kuşkusuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder